İçimdeki durgun, sessiz, yorgun bir o kadar da gürültülü bu hissi nasıl anlatacağım? Anlatmama gerek var mı, tüm bu rezalete seyirci var mı? Seneler önce, ruhum değil de bedenim küçükken, çünkü şimdi bedenim büyüdü ruhum küçük, şimdi artık hiç benim olmayan benim odamda, dört duvarın sarıp sarmaladığı bir genç kızken ben, duvarlarım yetiyordu bana. Şimdi o duvarları da benden aldılar. Beni de benden aldılar gibi. Kiracının kapısını çalıp orası benim odam, şimdi artık hiç benim olmayan oda, diye çığlıklar atmak isterken ben, dört duvarın sarıp sarmaladığı ve bir saniye bile yalnız hissettirmediği ben, koca bir evde yapayalnız hissettiğimi nasıl itiraf edeceğim o genç kıza? O pencere benim pencerem, önündeki üzüm bağı benim gölgem, duvarlardaki izler benim çocukluğumun pençeleri. O odanın ruhunu ben tırnaklarımla kazıdım. O odanın tavanı benim aynam, o tavandaki desenler benim gözlerimin izleri. Sizin de küçük bir kızınız var mı? O tavana bakınca kardan adamlar, ay dedeler görüyorum sanmasın. Hepsi benim gözlerimin izleri, hepsi benim muazzam yalnızlığımın yoldaşlığı. O tavana bakmasını istemiyorum. Şimdi artık hiç benim olmayan benim odamda oturmasın kimse, uyumasın. Penceremden bakmayın, gördüklerimi de göremezsiniz. Tavanımı izlemeyin, çizdiklerimi de çizemezsiniz. Duvarlarıma sakın hiçbir şey asmayın, tırnaklarımı da oradan sökemezsiniz. Ben bütün aşklarımı o odaya sığdırdım, o duvarların arasına. Şimdi siz benim bütün aşklarımın arasına mı dalacaksınız? Duydum, duvarları boyamışsınız. Söyler misiniz, bunu bana nasıl yaptınız? O evin her köşesine dökülen kıvırcık saçlarımı da mı attınız? Kırmızı çantam hala kayıp, çocukken bayram harçlıklarımı koymuştum o kırmızı çantaya. O kırmızı çantayı da siz mi aldınız? Bana ait olan her şeyi ruhumdan nasıl böyle söküp alırsınız? İlk kez okula gittiğimde akşam endişeli gözlerle döndüğüm evime ne yaptınız? Teneffüslerde bana meyve suyu içirip poğaça yediren annemin bana patates kızarttığı mutfağımızı da mı aldınız? O bahçe, o bahçe benim koşuşturmalarımla çimenlendi. O ağaçlardan ben erikler topladım. Çimleri de biçecekmişsiniz, öyle mi? Siz kimsiniz? Benim çocukluğuma nasıl böyle bağırabilirsiniz? Ona nasıl sesinizi böyle hadsizce yükseltebilirsiniz? Kapınızı çalacağım, anlatacağım size bir bir. Ben o oturma odasında kışın sobanın yanında babamın eve gelmesini bekledim. Elinde pişmaniye gördüm, boynuna atladım. O oturma odası benim babamın ben geceleri uyuyabileyim diye nöbet tuttuğu sigara köşesidir. Siz kimsiniz ve şimdi orada mı oturacaksınız? Küçükken ben, o banyonun musluğuyla, aynasıyla, kovasıyla konuşurdum. Hepsini arkadaş yapmıştım kendime. Siz nasıl hadsizce benim çocukluğuma böyle bağırabilirsiniz? Sesinizi yükseltmeyin. Çocukluğumu size yedirmeyeceğim. O şimdi hiç benim olmayan ev, çocukluğumun olacak hep. Senelerce ağladım o odada. Senelerce geceleri ışıklarını söndürüp mumlar yaktım, eskilerin günlüklerini okudum, şarkılar söyledim, kendi kendimin arkadaşı oldum o dört duvar beni sarmaladı. Şimdi duydum ki geceleri ışıkları da yakıyormuşsunuz. Işıkları söndürün, benim çocukluğumu korkutmayın. Hani insan hep sonunda eve dönerdi? Benim şairlerim bana yalan mı söylemiş? İnsan sonunda hep eve döner. Ben senelerce kaçmak istediğim o eve bir gün dönecektim. Siz benim eve dönüşümü elimden aldınız.
Eve dönemiyorum Homer, şimdi ne yapacağım?
Bana evimi geri verin. Size şarkılar yazayım. Bana evimi geri verin. Size duvarlar kazıyayım. Bana evimi geri verin, eve dönemiyorum. Şimdi her yerde çok yalnızım ve çocukluğumu özlüyorum. Her şeyi bildiğim 17 yaşımı özlüyorum. Şimdi hiçbir şeyi bilmiyorum. Özgür kaldıkça unutuyorsun bir gün özgür kalma hayaliyle öğrendiklerini. Unuttum. Şimdi içimde bu durgun, sakin ve yorgun his. Kimseye anlatmaya gerek yok. Beni hiç anlamayın, dalgınlığınıza geleyim. Eve dönemiyorum. Teşekkür ederim.
Hoşça kal çocukluğum, hayalet sen değilsin, hayalet benim.
No comments:
Post a Comment